Son kullanım alanı ne olursa olsun, polyester elyafı global tekstil elyaf pazarının %50’sini oluşturmaktadır. Bu ön-yıkama, boyama, apreleme yapılan, paketlenen ve tüm dünyadaki müşterilere gönderilen çok fazla miktarda polyester demektir. Bu yüksek oran boyahaneler üzerinde baskı oluşturmakta, gittikçe daha yüksek kalitedeki kumaşları daha kısa sürelerde boyamaları istenmektedir. Ancak, kalite zaman ister. Örneğin; redüktif yıkama da dahil olmak üzere, polyester boyama prosesi yaklaşık 200 dakika sürer. Bu 3 saatten uzun sürede, yüksek miktarda enerji ve değerli üretim zamanı boşa harcanır, makineler diğer üretimlerde kullanılamaz ve boyahanelerin performansını düşürür. Şimdi inovasyon şapkamızı takarak, bu soruna nasıl bir çözüm bulabileceğimizi bulma zamanı! Bu blog yazımızda, sizi gerçek anlamda hızlandıracağız..
Polyesterin iki yüzü Polyester kesinlikle popülerliğini arttırıyor; 100% saf veya karışım olarak bulunsa da, tekstil ürünlerinde en sık kullanılan hammadde. Şanslıyız ki, artan dünya nüfüsünu karşılayacak kadar polyester bulunuyor (çünkü selülozik elyafların tersine, polyester kendimiz üretebiliyoruz), ancak konumuz bu değil. Müşteriler, -hem markalar, hem de son tüketiciler-, tekstil ürünlerinin hem çok hızlı teslim edilmesini, hem de sürdürülebilir proseslerle üretilmesini talep etmekteler. Üstüne üstlük, devletlerin getirdiği regülasyonlar ve destek programları da boyahanelerin üretim proseslerini daha sürdürülebilir hale dönüştürmesini destekliyor ve yönlendiriyor. Sürdürülebilir tekstil üretimine verilen önem, dünyamız ve geleceğimiz için çok iyi bir adım; ancak bugün bu yaklaşım boyahaneler üzerinde çok ciddi baskılar yaratmakta. Boyahane müdürü olarak, daha yüksek kaliteyi daha hızlı temin ve teslim ederken, enerji, zaman ve su tasarrufu etmeniz bekleniyor. Bunu yapabilmenin birden çok yolu var, ancak en etkili olan yöntem muhtemelen, polyester boyama süresini kısaltmak. Doğru uygulandığında, bu önlem ile enerji tüketimini %30’a kadar düşürebilirsiniz. Bu harika bir haber! Zamana karşı bitmeyen savaş Bu kadar iyi olmayan haber ise, polyesterin boyama prosesi o kadar farklı değişkenlere bağlı ki, boyama süresini hızlandırmak için tek bir standart reçete önerisinin tüm işletmelere ve kalitelere uymasını beklemek gerçekçi değil. Makine tipi, su kalitesi, boyarmadde, yardımcı kimyasallar, boyama metodu, son kullanım amacı; hepsinin ayrı bir etkisi bulunuyor. Sonrasında da, polyesterin kendi tipinin boyamaya etkisi, ve tabi ki içinde bulunduğu karışım elyafların etkisi incelenmeli. 100% polyester kalitesinin boyama prosesine verdiği tepki ile, polyester/pamuk karışımının verdiği reaksiyonun farklı olmasını beklemek normaldir. Bu yüzden, çoğu boyahane müdürü ve teknik mühendisler, değişkenler ne olursa olsun hataya mahal vermeyecek garantici bir boyama prosesi tercih etmektedirler. Bu tabi ki anlaşılabilir bir durumdur, ancak yaklaşık olarak 200-220 dakika kadar uzun süren bir boyama proses süresine tekabül eder. Önce makineler 40 ◦C’ye ısıtılır, bu sıcaklıkta polyester kumaş makineye verilir, sıcaklık 1 ◦C/dk ile yükseltilir. Polyester makinede 40-50 dakika kadar daha kalır. Tüm bu süre boyunca saat ilerlemektedir. Polyester boyama süresini hızlandırmek için, standart reçetelere bağlı kalamayacağımızı kabul etmek gerçekçi olacaktır. ‘Standart reçeteler yerine, kendi özel durumunuza odaklanın.’ diyor Tanatex’in Klasik Tekstiller iş geliştirme müdürü Harald Gruenewald. ‘Hangi makinalarda, hangi tip boyarmaddeler ile üretim yapıyorsunuz? Hangi türde yardımcı kimyasalları tercih ediyorsunuz? Karışım mı, 100% polyester mi kullanıyorsunuz?’ bu soruların yanıtları, size hız ve kalite arasındaki mükemmel dengeye erişmenin yolunu gösterecektir. ‘Bu dengeye ulaşmak için, laboratuvar desteği almanız gerekir.’ diye açıklıyor Harald. ‘Burada titizlikle çalışan laboratuvar teknikerleri boyama prosesinizde ne kadar süre tasarruf edeceğinizi ölçümleyebilir.’ Isıtmanın ilk aşamasında örneğin, hızlanmak genel olarak güvenilir kabul edilebilir, çünkü boyarmadde kumaşa yaklaşık olarak 90 ◦C’den itibaren migre etmeye başlar. 130 ◦C’de, renk migrasyonu tam verimli çalışmakta olduğundan, hızınızı düşürmeniz renk dağılımında düzgünlük sağlayacaktır.’ ‘20 dakika çok fazla bir tasarruf gibi gelmiyor – ancak gerçekten öyle!’ Eğer boyama prosesi başına ne kadar zaman tasarruf edebileceğinizi net olarak biliyorsanız ve bunu gerçek hayatta da uygulayarak gördüğünüzde, laboratuvar çalışmalarının ne kadar faydalı olacağını anlayacaksınız.’ diyor Harald. ‘Diyelim ki, lot başına 20 veya 30 dakika tasarruf ettiniz, ve bir boya makinasında günde 6 şarj üretim yapıyorsunuz. Bu demektir ki, sadece 1 makinede günde 120 ila 180 dakika, haftada 14-21 saat arasında ve ayda 56-84 saat arasında kazancınız olacak. Düşünün; ayda 84 saat daha az enerji ve su tüketimi! Tabi ki size getirdiği kapasite artışını da ayrıca değerlendirmek lazım. ‘Bu yüzden laboratuvara gidin ve üretim prosesi başına ne kadar zaman kazanabileceğinizin detaylı bir çalışmasını yapın.’ der Harald. ’20 dakikanın işletmenize ve karbon ayakizi anlamında dünyamıza neler katabileceği sizi çok şaşırtacak!.’ Mükemmel boyamanın nasıl yapılabileceği ile ilgili daha detaylı bilgi mi istiyorsunuz? Teknik uzmanlarımıza her türlü sorunuzu danışabilirsiniz; [email protected]
2 Comments
Sürdürülebilirliğin geleceği; Döngüsel Ekonomi=Circular Economy hakkında neler biliyoruz? Cradle to Cradle (C2C) ne anlama gelmektedir? Döngüsel ekonomi sisteminde tekstil yardımcı kimyasal tedarikçiniz olarak size nasıl destek olabiliriz? Son BLOG yazımızda sayısında bu konuyu birlikte irdeleyecek ve kaynaklarımızı döngüsel olarak kullanmak için size fikirler vereceğiz. Döngüsel Ekonomi nedir? Döngüsel ekonomi dizayn olarak onarıcı ve yenileyici bir ekonomi için çerçeve oluşturur. Döngüsel ekonomide seri üretim sanayi ile başlayan lineer ekonomi (üret-tüket-at), sonrasındaki geri dönüştür ekonomisi (recycling)'den farklı olarak sınırlı kaynaklarımızı kullanırken sistemden atığı çıkarmayı hedefler. 3 prensibi esas alır:
Döngüsel Ekonomi'nin kısa anlatımına bu videodan ulaşabilirsiniz.. CRADLE TO CRADLE Nedir? Cradle to Cradle (C2C) döngüsel ekonomi için global olarak kabul edilen daha güvenli ve sürdülebilir ürünleri ölçümleyen bir sistemdir. Sürdürülebilirlik trendinde öncü yardımcı kimyasal üreticisi olan Tanatex Chemicals, Döngüsel Ekonomi temel alınarak tasarlanmış olan Cradle to Cradle sistemine uygun, EPEA (Environment Protection Encouragement Agency: C2C sertifikasyonu yetkili örgütü) onaylı bir ürün gamı sunmaktadır.
Cradle to Cradle sistemine uygun ürünlerimiz ve proseslerimiz ile ilgili daha detaylı bilgi için:
[email protected] adresine danışabilirsiniz. TANATEX 60. doğum gününü kutlarken, Spot Kimya'nın genel müdürü Cihat Bayram'ın TANATEX için yüksek bir vizyonu var. 'Vizyonumuz Tanatex'in büyümesi, çünkü Tanatex büyürse, biz büyürüz ve tam da dileğimiz bu.'
Spot Kimya gibi stratejik ortaklar TANATEX’in uzun soluklu başarısında ciddi rol oynuyor, ‘Kanımca yaptığımız işin başarısının büyük bir kısmı müşteriler ile kurulan kuvvetli bağlara ve TANATEX’in Avrupa’daki uzun soluklu stratejik ortaklarına dayanıyor. Bizler firmanın gözleriyiz ve müşterilerin karşısında her gün onları temsil etmekteyiz.’ Spot Kimya, Cihat ve iki kardeşi tarafından 1991 yılında, TANATEX Chemicals firmasının pazardaki acentası olmaya hak kazanması ile kuruldu. Zamanlama gerçekten harikaydı. Türk tekstil pazarı 1990’lı yıllarda çok ciddi bir ivme ile büyüyordu. Ayrıca, eşi benzeri olmayan bir ürün gamını pazarlamakta olmak ciddi fayda sağladı. ‘Kimsede olmayan, benzersiz ürünlerimiz ile yeni bir firma olmamıza rağmen kapılar hızla açıldı.’dedi. ‘Bayer ile 2001 yılında gerçekleşen birleşme, muazzam bir ürün portföyüne erişimi sağladı; bu inovasyon, Ar-Ge ve müşteri odaklı büyümemizin hala temelinde yatan nedenlerdendir.’ Tam zamanında reaksiyon vermek çok daha kritik hale geldi Tekstil kimyasında uzmanlığı olan bir kimya mühendisi olarak, Cihat’ın çok kuvvetli bir teknik geçmişi bulunuyor. Müşteriler ile günlük aktif iletişimde olması, pazarda neler olduğu ile ilgili güncel kalmasını dağlıyor. Pazar aynı hızda büyümeyi devam ettirmese de, değişmeye başladı. Tekstil üreticileri daha fazla katma değerli ürün üretimine odaklandılar. Hız çok daha ön plana çıktı. Spot Kimya teknik servis ve uygulama laboratuvarını yenileyerek, IT sistemlerine yatırım yapmak sureti ile müşteri hizmetini iyileştiriyor ve ürün güvenlik ve markaların yasaklı ürün listeleri taleplerine daha hızlı dönüş sağlayarak yanıt veriyor. Cihat TANATEX’in bu alanda daha da kuvvetlenmesi gerektiğini söylüyor: ‘Her pazarın farklı ihtiyaçları var. Türkiye çok hareketli, hızlı, dinamik ve canlı bir pazar. Müşterilerimiz, kendi müşterilerinin zamanında yükleme taleplerine uymak zorundalar. Lojistik alanında TANATEX tedarik zincirinin esnekliğini arttırabilir. Daha ekonomik, etkin ve etkili ürünlere sürekli ihtiyaç var.’ Bu özellikle Türkiye’deki rekabetçi ortam için önemli bir bakış açısı. Spot Kimya ürünlerinin %90’ını ithal ederken, rakiplerinin büyük bir çoğunluğunun Türkiye’de entegre üretim tesisleri bulunuyor. Fiyat farkını karşılayabilmek için, TANATEX kalite, servis, Ar-Ge ve pazar odaklı inovasyon ile müşterilerinin üretimine ve proseslerine değer katıyor. ‘Müşterilerin sorunlarını çözmemiz gerekiyor.’ diyor Cihat. ‘TANATEX’in ürünleri piyasadaki en maliyetli ürünler arasında, ancak üstün performansları ile müşterilerin sorunlarını çözmekte bir numara’. Ürün gamında bulunan çok sayıda üstün performanslı ürünler arasında en favori ürünleri sorulduğunda, Cihat seçmekte zorlanıyor. Sonunda firması için ayrı bir önem taşıyan ön-işlem kimyasallarında karar kılıyor. Halı baskı kimyasalları bir diğer favori ürün grubu; çünkü hem kuvvetli ve özel bir kimyaya sahipler, hem de rekabet konusunda üstünler. Ayrıca bu ürün grupları, Spot Kimya’nın pazarda aktif bir şekilde anlattığı sürdürülebilirlik konusuna, enerji ve su tasarrufu gibi alanlara fayda sağlıyor. Köklü aile değerleri tüm firmaya yayılmış durumda İki firma arasındaki partnerlik 30 yıla yaklaşırken, kuvvetli, ortak faydaların bulunduğu ve iki yönlü diyaloğun temel teşkil ettiği aşikar. Cihat her yıl yapılan stratejik ortaklar toplantısının müşterek sıkıntıların tartışıldığı ve firmayı ileri taşıyacak inovatif fikirleri ortaya çıkartan çok faydalı bir platform olduğunu belirtiyor. ‘Ortaklarını dinliyorlar ve özellikle son üç yıl içinde ciddi gelişmeler kaydedildi.’ Benzer şekilde kuvvetli bir ortaklık anlayışı hala birlikte çalışmakta olan üç kardeş arasında ve şimdi de onlara katılan yeni jenerasyonda da bir hayli yüksek. Cihat, ebebeynlerinin aşıladığı aile değerlerinin firmayı kuvvetle beslemeye devam ettiğine ve onu farklı kıldığına inanıyor. ‘Biz açık, şeffaf bir aileyiz, ve birbirimize çok bağlıyız. Çocuklarımız da aynı değerler ile büyüdüler ve büyüyorlar. Ayrıca, çalışanlarımızın ailemizin bir parçası olduğunu hissetmelerini ve ihtiyaçlarını anlayarak bizlerden biri olmalarını sağlıyor, köklü firma kültürümüzle fark yaratıyoruz.’ Yüksek kaliteli tekstil malzemelerinin uzun ömürlü olmaları gerekiyor. İnsanlar kaliteli tekstil ürünleri için ciddi ödemeler yapıyorlar ve kıyafetlerinin, mobilyalarının, döşemelik ürünlerinin kalitesini sürdürmesini bekliyorlar. Sahip oldukları kıyafetlerde ise çok kez yıkandıktan sonra dahi bu beklentileri devam ediyor. Fakat, en profesyonel tekstil imalatçıları bile bir problemi tamamen çözememiş gözüküyorlar. O da : boncuklanma sorunu. Gösterdikleri efora rağmen, o küçük düğümler, ürünlerinde özellikle istedikleri yumuşak tuşe ve klasik görünümü sabote ederek, kreasyonlarının yüzeyinde gözükmeye devam ediyorlar. Artık bu problemi çözmenin zamanı geldi. Bu makalede, pilling prosesine derin bir dalış yapıyoruz ve size kimyasal bazlı çözüm sunuyoruz.
Tekstil ürünlerinde pilling/boncuklaşma oluştuğunda ne olur? Boncuklanma, bir parça tekstil elyafı diğer elyaf üzerine sürtündüğünde oluşur. Kumaşın elyafları iç içe girer, ‘pills’ adı verilen elyafların tipik birikmesi ile sonuçlanan boncuklanma oluşur. Bu oluşumlar kumaşa yapışan hav topaklarıdır. Boncuklanma (pilling) aşınma (abrazyon)’dan farklıdır. Aşınmada elyaflar gerçek anlamda kırılır, ve bu da tekstil ürünlerinin eski görünümüne sebep olmasına yol açan bir problemdir. Her tip giyside meydana gelir mi? Çoğu kişinin düşündüğünün aksine, pilling, sadece düşük segmentte değerlendirilebilecek bir problem değildir. Düşük elyaf kalitesinin boncuklanmaya sebep olduğu doğrudur. Özellikle de ürünler sık kullanım nedeniyle sürtünmeye maruz kaldığında. Pilling, tekstilin üretiminde kullanılan elyaflar çok kısa olduğunda oluşur. Yani, gevşek elyaf uçları diğer elyafları kaparak yakalar. Boncuklanma, yüksek kalitede olsalar dahi karışım elyaflarlar kullanıldığına daha fazla oluşmaya meyillidir. Bu durum, özellikle de bir elyaf diğer elyaftan önemli derecede güçlü ise söz konusudur; zayıf elyaf aşındığında ve kırıldığında, daha güçlü olan elyaflar boncukları kıyafet üzerinde tuttuğunda, boncuk oluşma eğilimi gözlenir. Bu problem, mekanik etki yüzünden de meydana gelebilir. Mesela, son tüketiciler tarafından kullanılan çamaşır makineleri ile oluşturulan mekanik etki. Özet olarak şunu diyebiliriz ki, birçok faktör pilling oluşumuna katkıda bulunabilmektedir; ne kadar korkutucu bir düşünce! Ne yapabilirsiniz? Daha az korkutucu olan ise pilling sorununa çözüm bulmaktır. Çünkü tekstil ürünlerinin niye boncuklaştığını bildiğinizde, doğru anti-pilling önlemlerini alıp, sorunu çözebilirsiniz. Pilling riskini minimize etmek için en yüksek kalitedeki elyaflara yatırım yapmak iyi bir başlangıçtır. Aynı zamanda pilling elyaf kalitesi ile de herhangi bir ilgisi olmadan, elyafların birbiri ile etkileşim halinde olması için yeterince alan sağlayan, çoğunlukla gevşek örülmüş kumaşlarda meydana gelir. Buna ilaveten, yüksek kalitedeki elyaflar da prosesler boyunca zarar görebilirler. Bu yüzden, tüm üretim prosesleri içinde elyafları her zaman korumanız gerektiğini tavsiye etmemizin sebebi budur. Ön terbiye sırasında mesela, agresif terbiye hazırlık kimyasallarını, doğadan gelen mineral esaslı kasar yardımcıları gibi (TANNEX serisi) daha yumuşak ve az zarar verenlerle değiştirmenizi tavsiye ediyoruz. Böylece elyaf hasarı başlangıçtan itibaren minimize olmuş olur. İkinci olarak da, boyama prosesinizi dikkatli şekilde inceleyip analiz etmeli ve kısaltıcı yol bulmanızı tavsiye ediyoruz. Elyafların yüksek sıcaklıklara ve mekanik etkiye daha uzun süre maruz kaldıkça, hasar daha fazla olur. Son darbe: Kimyasal uygulama Yukarıdaki bahsedilen öneriler boncuklanma sorununa karşı önemli katkı sağlamaktadır fakat anti-pilling çözümünün sadece bir parçasıdır. Pilling etkisini tamamen minimuma indirmeyi bekliyorsanız, kimya size yardım edebilir. Elyafların hareket alanını kısıtlayacak şekilde kimyasal işlem ile muamele ederseniz, boncuklanma şansını zaten minimize etmiş olursunuz. Sürtünme sırasında bile elyafları bir kısımda tutabilirseniz, başka elyaflar ile bağlanma şansını azaltacaktır. Ancak bu kimyasal çözüm, bir olumsuzluğu yanında getirmektedir. Elyafların hareket alanını kısıtlamaya çalışmak, tuşe ve pürüzsüzlükten taviz vermenizin önünü açacaktır. Bu problemi kısmen uygun yapıda bir yumuşatıcı ekleyerek çözebilirsiniz. Laboratuvar testi Kuşkusuz, anti-pilling uygulamak bir nevi taviz vermektir. Liflerin hareket özgürlüğünü kısıtlarsanız, yumuşak tuşelerini kaybedeceklerdir; fakat problemi çözmek için yumuşatıcı eklerseniz pilling oluşum sürecinin tekrar başlamasını riske etmiş olursunuz. Tüm bu zorluklara rağmen, mükemmel dengeyi sağlayacak bir yol bulunmaktadır. O da, kumaşlarnızı ve yardımcı kimyasallarınızı laboratuvara getirip dikkatli şekilde test etmenizdir. Laboratuvarda, kumaş üzerindeki pilling oluşumunun ciddiyetini kararlaştırabilirsiniz. Kumaş ondan sonra standardize mekanik test prosedürüne sokulabilir. Bu prosedürden sonra kumaş, uzmanlardan oluşan bir takım tarafından kumaş yüzeyinin görsel incelemesini içerecek şekilde değerlendirilir. Bu skalaya göre değer arttıkça, kalite de artacak, pilling riski azalacaktır. Görsel bir testtir, evet, ama pilling testleri arasında altın standart olarak kabul edilir. Artık biliyorsunuz! Boncuklanma sorunsalının arkasındaki hikayeyi, onu çözmek için en iyi yolları, doğru anti-pilling çözüm rotasında olduğunuzdan emin olmayı. Daha fazlasını mı merak ediyorsunuz? [email protected]‘deki uzmanlarımız sorularınızı yanıtlamaya hazır! Tekstil imalatçısı olarak, dijital baskı hayranı olmanız yüksek ihtimaldir. Biz de bu konuda aynı fikirdeyiz. Dijial baskı yavaş, ama emin adımlara tekstil endüstrisinde sağlam bir zemin kazanıyor, çünkü üreticiye daha fazla esneklik ve hız katıyor. Yüksek müşteri taleplerini ve her gün çok geniş çeşitlilikte üretilen tasarımları göz önüne aldığımızda , tüm bu veriler tamamen pozitif avantajlardır. Fakat dijital baskı talebi oluştuğunda, kumaşlarınız daha sık yardıma ihtiyaç duymaktadır. Bu makalede, sizlere, kumaşlarınızın nasıl ideal bir şekilde Dijital Baskı’ya hazırlayabileceğinizi anlatıyoruz. Dijital Baskı için uygun kumaş ön koşulları Baskıya hazır kumaş için
Dijital baskıya hazır kumaş için
PFD (Boyaya Hazır), PFP (Baskıya Hazır) ya da PFDP (Dijital Baskıya Hazır)? Popülaritesine ragmen, dijital baskı uygulaması nispeten yeni bir teknolojidir. Bu nedenle dijital tekstil baskıcıları üretimlerinde hala standart tipte kumaş kullanırlar. Bu geleneksel kumaşlar, bir çok farklı sebepten dolayı dijital baskı prosesinden geçmeye genellikle çok uygun değildirler. Örneğin, hala iplik veya dokuma prosesinden kalan yağ içerebilirler ki bu da dijital mürekkep fiksesinin zayıf olmasına, düzgünsüzlüğe veya düşük haslık seviyelerine neden olur. Yine de bu durum kendi kumaşlarınız üzerine baskı yapamayacağınız anlamına gelmemektedir. Sadece bir kaç farklı faktörü göz önüne almanız gerekmektedir. Hepsiyle beraber bu faktörler kumaşlarınızın PFD (Boyaya hazır), ya da baskıcıların adlandırdığı gibi PFP ( Baskıya hazır) olup olmadığını belirler. Kumaşlarınız baskıya hazırlandığında ikinci aşamaya geçebilirsiniz; yani PFDP aşamasına (Dijital Baskıya Hazır). Bu aşama, baskıya hazır kumaşın dijital baskı hazırlık kimyasalları ile işlem görmesi ve dijital baskıya hazırlanma zamandır. Baskıya Hazır Kumaş (PFP) kontrol listesi Peki, kumaşlarınızın baskıya hazır olduğunu nasıl anlarsınız? Haydi hep birlikte en önemli koşullara bakalım. Öncelikle dijital baskıya girecek kumaşlara iyi bir ön yıkama yapıldığından ve safsızlıklardan temizlendiğinden emin olmalısınız. Selülozik kumaşlar, renk tonu ve mürekkep penetrasyonunu bozan yağ, vaks ve metaller içerirler. Polyester gibi sentetik kumaşlarda bu tarz problemler olmaz, ancak onlar da dokuma ve örme prosesini mümkün hale getiren mineral ve silikon yağları içerirler. Tüm bu yağ ve vakslar ön terbiye işlemleri sırasında uzaklaştırılmalıdır. Ayrıca, geneleksel baskı ve boya proseslerinde olduğu gibi, kumaşın hidrofilitesi kontrol edilmelidir ve daha da önemlisi tekrar edilebilir olmalıdır. Haşıl kimyasalları dokuma prosesi sırasında iplikleri hasara karşı korumak için kullanılır, fakat inkjet baskı proseslerinde istenmezler. Bu yüzden, haşıl malzemesinin düzgün bir şekilde uzaklaşıtırılması iyi bir dijital baskı sonucu almak için oldukça önemlidir. Son olarak, kumaşın zemin beyazlığı hem baskı renk verimini, hem de baskının renk derinliğini etkiler. Kumaş zemin beyazlığı daha yüksek oldukça, sonuçlar daha parlak ve canlı olacaktır. Bu sayfanın sonunda, kumaşınızın Baskıya Hazırlık şartlarını karşılayıp karşılamadığını test eden basit bir klavuzu bulabilirsiniz. Kumaşınızı Dijial Baskıya Hazırlamak Eğer yüksek kalite dijital baskı sonuçlarını amaçlıyorsanız, baskıya hazır (PFP-Prepared for Print) kumaşlarınızı ink-jet hazırlama kimyasalları ile muamele etmeniz tamamen bir zorunluluktur. Dijital Baskıya Hazır kumaşlar daha net baskılar, derin tonlar elde etmenizi sağlayacağı gibi, mürekkep kullanımınızı da 30% civarı azaltarak tasarruf etmenizi sağlayacaktır. Ya Dijital Baskıya Hazır Kumaşları dışarıdan satın alabilirsiniz, ya da dijital baskı için kumaşınızı kendiniz hazırlayabilirsiniz. Bu düşündüğünüzden daha kolaydır. Sadece ink-jet baskı ön-hazırlık reçetesine ve kaliteyi başlatmak için de keskin gözlere ihtiyacınız vardır. Kumaşınızın tüm Baskıya Hazır ön koşullarını sağlayıp sağlamadığını test ettikten sonra, kumaşınızı dijital baskıya hazır hale getirmek için uygun durumdasınız demektir. Çoğu tekstil profesyoneli bu hazırlığı fular uygulaması ile gerçekleştirmektedir, ancak herhangi bir baskı şablonu, sprey ya da valf jet uygulaması da aynı efekti sağlayacaktır. Her tip tekstil kimyasında olduğu gibi, reçeteniz uygulama prosesinize, mürekkep tipine ve kumaş kalitenize göre daha iyi uyarlandıkça, nihai elde edeceğiniz sonuç daha iyi olacaktır. Mükemelliğe Giden Yol Bu makaledeki adımları takip ettiğiniz zaman, yakında kumaşlarınızın da aynı sizin olduğunuz gibi dijital baskıya hazır olduğunu farkedeceksiniz. Dijital dünyaya geçiş için her türlü zorluğun üstesinden geldiniz; kalitenizin de mükememel olması gerekmez mi? Dijital Baskı için hazırlanan kumaş kalitelerine doğru yatırımı yaptığınızda, direkt müşterilerinizi ve onların alıcılarını memnun edecek, yüksek kalite ve tutarlılıktan faydalanacaksınız. İyi bir hedefi hesaba katıyoruz. Kumaşlarınızı nasıl dijital baskıya hazır hale getireceğinizi öğrenmek ister misiniz? Hazırladığımız Whitepaper dosyasında, hemen başlamanız için size özel ücretsiz bir rehber bulacaksınız. Örneğin, kumaşınızın baskıya hazırlığın ön koşulları sağlayıp sağlamadığını kararlaştırmak için gereken test talimatlarını ve uygulama prosesinize göre doğru hazırlama reçetesini seçebilmeniz için klavuz içermektedir. Dijital Baskıya Hazırlık kılavuzunu indirmek için yukarıdaki resme tıklayabilirsiniz.
Dinamik ısı kontrolü: Günümüzdeki en (cool) konforlu Tekstil trendi. Isı, aktif yaşamı olan bir tüketicinin konforunu arttırırken, olumsuz yönde azaltabilir de. Kumaş kalitesi ne olursa olsun; insanlar açık havada spor yapmayı daha fazla tercih ettiğinden ve atmosferdeki değişken sıcaklıklar nedeniyle, yapış yapış ve terli giysiler ile uğraşmak zorunda kalınıyor. Tekstil imalatçıları olarak bir anda müşterilerinizin cildinden salınan teri azaltmanız mümkün değildir. Alabileceğiniz en etkili önlem, ısıyı dinamik olarak regüle ve kontrol etmektir. Peki bu ne anlama gelir? Çeşitli nedenlerle yükselen vücut veya ortam sıcaklığı ile karşılaştıklarında, tüketicinin konforunu sağlayacak tekstiller üretebilmek ve bu ihtiyacı karşılamak demektir. Isı: Sıcak bir gündem maddesi.. ‘’Tamam, insanlar spor yaparlarken veya otobüse koşarlarken tabi ki normal olarak terliyorlar. Peki yeni olan ne?’’ diye sorabilirsiniz. Bu haklı sorunun çok kolay bir yanıtı var; tüketiciler tekstillere daha önce hiç olmadıkları kadar daha hassas ve eleştirel yaklaşıyor. Spor yapmak günlük hayatımızın içine daha çok entegre olmuş ve popüler hale gelmişken, tüketiciler konfora daha fazla odaklanmış durumdalar. Bu durum tüketicilerin, gün boyunca kuru ve konforlu kalmalarına yardımcı olmak için, giysilerinde ekstra fonkisyonlar için arayış içinde olmalarını doğuruyor. İkincisi, iklim değişimi ne yazik ki gerçek, ve tüm dünyada insanlar her bir yeni mevsimin gelişi ile daha geniş aralıkta sıcaklık farklılıkları yaşandığını gözlemliyorlar. Doğal olarak, bu ihtiyaçları karşılayan serinlik hissi veren kumaş pazarı, global olarak büyüme trendinde. 2016 yılında, 1.25 milyar dolar olan pazarın, 2017 ile 2025 yılları arasında her sene %11 (CAGR -yıllık bileşik büyüme oranı) civarı büyüyeceği tahmin edilmektedir. Bu gerçekten hızlı bir büyümeye işaret ediyor! Biz hangi problemi çözüyoruz? Haydi konuya biraz biyoloji açısından yaklaşalım. İnsanlar aktif olduklarında (veya stresli ya da her ikisi birden), vücudun oluşan fazla ısıyı uzaklaştırmak için çeşitli oyunları vardır. Öncelikle, kimyasal enerjiyi mekanik enerjiye çevirir ve kısmen bu enerji de ısıya dönüştürülür. İkinci olarak da vücut ter üretimini başlatır ve oluşan ter cilt üzerinden dışarı salınır. Bizim serinlememizi sağlayan ana faktör bu terin buharlaşma durumudur. Buharlaşmanın olması için, ısının ciltten buharlaşarak uzaklaşmasına gereksinim vardır; bu sayede cildin daha serin ve konforlu hissetmesini sağlar. Aynı zamanda ter, konforu bozan bir faktördür. Giysiler terleme sonucunda ıslanır ve cildimize yapışır. Hidrofil olmayan (suyu sevmeyen) kumaşlardan dolayı ter ve ısı gidecek başka yer bulamayınca, durum daha da kötüleşmektedir. Sorunu bu şekilde ele aldığımızda, şurası açık ki, tekstil imalatçıları daha konforlu bir spor hayatına ve belki de genel olarak daha konforlu bir yaşama ulaşmanın anahtarını taşımaktadırlar. Peki ne yapılması gerekiyor? Müşterilerinizin sıcaklık değişimlerine daha rahat tahammül edebilmelerini sağlamak için, kumaş kalitesinin basit bir şekilde değiştirilmesi tam olarak doğru bir yöntem değildir. Polyester, tüm teri giysilerin içine hapsederken, pamuğun da ıslak kalarak ağırlaşmaya eğilimi vardır. Bahsedilen iki durum da konfor açısından ideal değildir. Çözüm, nemi taşıyarak dışarı iten, oldukça hafif ve nefes alabilir kumaşların üretilmesindedir. Nem transferi özelliği, hidrofil malzemenin içinden nemi transfer edererek dışarı ya da yukarı çekilebilmesini sağlar. Bu hidrofilite sorununu çözer ve vücut yüzeyinde serinletici bir etki sağlar. Misel yapılar aracılığı ile dinamik ısı kontrolü Ürünlerinizin uyması gereken ikinci bir koşul daha bulunur. Müşterileriniz artan ısı nedeniyle terleyebilir, fakat bu durum tüm gün boyunca aynı şekilde devam etmeyecektir. Bu nedenle, serinletme özelliğini sadece ihtiyaç duyulduğunda ortaya koyan bir teknolojiyi uygulamanız gerekmektedir. Dinamik ısı kontrolü olarak adlandırdığımız bu özellik, belki de tekstil dünyasında en çok gelecek vaat eden alanlardan biridir. Tekstil imalatçıları statik sıcaklık kontrolünü, sıklıkla statik nefes alabilirlik ve serinletme seviyesini devam ettirmek için kullanırlar. Bu metod, çevresel şartların değişimine göre izolasyon seviyesine veya vücudumuzun mikroklimasına adapte olmaz. Ya gerçekten çok güçlü bir serinletici etki sağlar, ya da hiç etki etmez. Serinletici özelliğini dinamik halde tutmak için en harika yöntem misel teknolojisi kullanmaktır. Miseller, vücut ısısı ve nemi ile temasa geçince, içeriğinde tuttuğu serinletici maddeleri harekete geçirerek aktifleşen küçük hücrelerdir. Miseller dolapta bırakıldığında içeriğinde bulunan suyu kaybederek kurudukları için, ayrıca çok da dayanıklı ve uzun ömürlüdürler. Gerçek Hayattan Örnekler Önceki paragraflarda, özellikle spor giyim üzerinde durduk çünkü, doğal olarak spor yapan insanlar sürekli olarak sıcaklık farklılıkları ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Spor markaları, akıllı tekstiller diye adlandırılan bu pazar ihtiyacını ön görerek, atletlerin vücut ısılarını azaltırken kuru kalmalarına yardımcı olan nefes alabilir giysiler sunmaktadırlar. Tabi ki bunlara alternatif çok daha farklı seçenekler de bulunmaktadır. Mesela, tekstillerde yatak kumaşı örneğini ele alalım. Müşterilerimizden bir tanesi, vücut sıcaklığını azaltan ve uyku kalitesini maksimize eden şilteler içeren ürün gamlarında dinamik sıcaklık kontrolünü uygulamaktadır. Arzu ettiğiniz her türlü tekstile dinamik sıcaklık kontrol trendini uygulayabilir ve tekstilin geleceğini siz de yakalamış olursunuz. Mobilya kumaşlarını, araba döşemeliklerini, iç giyim, medikal tekstiller ve yoga kıyafetleri gibi farklı alanlarda kullanılabilecek tüm tekstil ürünlerini düşünebilirsiniz. Sınırınız, kendi hayal gücünüzdür.. Blog yazımız, size dinamik sıcaklık kontrolü hakkında daha çok bilgi edinmeniz için merak ve ilham kaynağı oldu mu? TASTEX Cool adlı özel apre ürünümüz, soğutucu bir madde olan xylitol’ü serbest bırakan misel teknolojisini kullanarak, sizin için gerçek bir fark yaratabilir!! Tekstil profesyonelleri aynı normal insanlar gibidir; beklentileri birbirlerinden farklı olabilir. Bir imalatçıyı çok mutlu yapan bir sebep, başka bir imalatçıya oldukça kötü bir gün yaşatabilir. Bu nem transferi konusu için de geçerlidir. Bazı tekstil ürünlerinde bu özellik istenir, çünkü nemi hızlı transfer edebilen bir giysi tüketicilerin hareket halinde bile kuru ve konforlu kalmasını sağlar. Fakat, örneğin PVC kaplamalı bir kumaş ürettiğinizde , nem emicilik özelliği ihtiyacınız olan son şeydir. Bu durumda, nem emiciliğe ihtiyaç duyan tekstilleri nasıl destekleyebilirsiniz, ve aynı şekilde buna ihtiyaç duymayan tekstil ürünlerinde bu etkiyi nasıl nasıl azaltabilirsiniz? Tabi bir yandan bu hikayede tekstil yardımcı kimyasallarının rolü nedir? Size burada açıklayacağız…. Nem gerçekte nasıl emilir ve transfer edilir? Nem emme ve transfer prensibi (wicking) kapilarite etkisi (Kılcal Etki) ile çalışır. Bu fenomen nemi hidrofil malzemenin içinden transfer eder, böylece su/nem dışarı ya da yukarıya doğru çekilebilir. Ağaçlar bu konuda oldukça iyidir, çünkü kökleri kapilarite prensibini kullanarak topraktan suyu yukarı doğru emerek çeker (aşağıdaki resimde görsel olarak gösterilmiştir). Bu doğal bir süreçtir; bitkiler elektrik şebekesine bağlı değillerdir veya pil ile de çalışmazlar. Bu mekanizmayı tekstil materyallerine aktardığınızda, doğadaki kapilarite prensibinden hidrofil elyafların sorumlu olduğunu görürsünüz. Nemi çeker, elyafların arasına doğru bağlar ve buharlaşabileceği şekilde dışarı doğru naklederler. Bu prosese biz nem transferi / wicking prosesi deriz. Nem transferi özelliklerine sahip tekstil ürünleri, özellikle spor giyim ürünlerinde tercih edilmektedir. Bu ürünler vücuttan gelen teri uzaklaştırıp havaya transfer ederek, kullanıcıların daha serin ve konforlu hissetmelerini sağlarlar. Nem transferi yarışı: Nem transferinde hangi elyaf en iyidir?
Tüm elyaf tipleri nem transferi konusunda doğal bir yeteneğe sahip değildir. Tabiatı gereği mesela polyester, sadece maksimum %0.4’ü kadar nem tutabilir, bu da kapilarite özelliğinin çok düşük olduğu anlamına gelmektedir. Diğer taraftan pamuk %7 civarında nem tutabilir; bu yüzde polyester elyafı ile karşılaştırıldığında oldukça fazladır. Polyester gömleklerin yüksek sıcaklıklarda niye konforsuz hissettirdiğinin nedeni de bu fark ile açıklanabilir. Halbuki, selülozik elyaflardan yapılan gömlekler (özellikle pamuk ve keten) ısıyı daha katlanılabilir seviyeye getirmektedir. Yalnız, selüloziklerin sağladığı bu avantaj sadece birkaç saat için geçerli olmaktadır, çünkü selülozik elyaflar suyu tutmayı gerçekten sevmektedir. Bu yüzden bir zaman sonra elbiseler ıslanıp daha ağır hale gelir. Spor ve benzeri giysilerde gereksinim duyulan nem emme özelliği için, niye selülozik elyafların değil de polyester elyafının tercih edildiği ve nem transferini geliştiren özel bir bitim malzemesi ile muamele edildiğinin açıklamasıdır. Polyesterin nemi tutamaması, ilave nemi transfer etme özelliği ile birleştiğinde terin hızlı transferini sağlamakta, böylece nihai kullanıcıyı daha kuru ve konforlu hissettirmektedir. Nem transferi her zaman istenilen bir özellik değildir! Bu bizi makalenin en önemli kısmına getiriyor: tüm tekstil ürünleri nemi transfer etme özelliğine sahip olmak zorunda değildir. Nem transferi fonksiyonu spor giyim, kamp çadırları vb. tekstil malzemelerinde üretiminde, önemli miktarda nemi transfer etme ihtiyacı ile kullanıcılarının kuru, konforlu olmasını ve havalanmalarını sağlayarak çok kullanışlı bir katkı sağlayabilir. PVC kaplama kumaşlarda, kamyon brandası ve inşaat tekstilleri gibi mukavemet gereken ve dış mekanda sürekli kullanılacak tekstillerde, nem transferi özelliği tam tersine zarar vericidir. PVC kaplı kumaşlar, en az miktardaki nemi dahi tutma özelliğine meyilli olduklarından, kullanım sırasında kumaşların kenarlarında kesikler ve aşınma oluşmaya başladığında kiri ve nemi kenarlar ile dikiş kısımlarından abzorbe etmeye başlarlar. PVC kaplama arasından nem transfer edilemediğinden, bu durum küf oluşumuna ve kaplamanın zayıflamasına neden olur. Bu yüzden bu konuda tekstil imalatçıları 2’ye ayrılır: nem transferi özelliğine ihtiyaç duyanlar veya ondan kurtulmanın yollarını arayanlar. Nem Transferi Özelliğinin Yaratılması Kumaşınıza nem transferi özelliğinin eklenmesi doğal veya teknolojik bir yöntemle yapılabilir. Örnek olarak, polyester elyafı hidrofob elyafların içine hidrofil elyaflar dokuyarak daha nefes alabilir hale getirilebilir. Böylece nem hidrofil elyafın içine çekilir ve kapilarite prensibi ile dışarıya transfer edilir. Diğer bir seçenek ise, elyaf çekim prosesi sırasında polyester elyaflarının yapısını değiştirerek daha düzenli bir şekilde, trilobal elyaf haline getirilmesini sağlamaktır. Bu büyük bir başlangıçtır, fakat elyaflar sıklıkla kimyasal modifikasyon formunda desteğe ihtiyaç duymaktadır. Çözüm olarak kumaşa nem transferi özelliği kazandırmak için hidrodinamik apre ajanı uygulayabilirsiniz. Bu uygulama nem transferi özelliğini önemli derecede artırdığı gibi, sizin servis verdiğiniz müşterilerinizin belirlemiş olduğu yüksek standartları ve gereksinimlerini karşılamanıza yardımcı olmaktadır. Nem transferini önleyici apre (anti-wicking apresi) Kumaşınızı, emiciliği engelleme amacı ile modifiye etmeniz biraz daha kompleks bir prosestir, çünkü temelde bir özelliği geliştirmek yerine, bütün bir prosesi durdurmanız gerekmektedir. Eğer nem transferi özelliğinden kaçınmak istiyorsanız, o zaman yüksek ihtimalle dış mekan kullanımına yönelik kamyon tentesi, çadır ya da havuz örtüsü tarzında tekstil ürünleri üretiyorsunuzdur. Bu, sizin fırtına, rüzgar ve güneş ışığına dirençli, güçlü ve dayanıklı bir apre kimyasalına ihtiyacınız olduğu anlamına gelmektedir. Son zamanlara kadar nem transferini önleme, sadece dış katmana bitim apresi ekleme yolu ile kapilarite aksiyonunu yavaşlatmayı sağlıyordu. Bu güzel bir yöntemdi, ancak ideal değildi. Güzel haber şu ki, TANATEX uzmanları nem transferi ve emiciliği komple içten durduran bir bitim kimyasalı geliştirebildiler….. bu ileriye doğru büyük bir adım, eğer cesur olabilirsek. “TANA®COAT AWP, çok zor bozunan bir üründür. Hidroliz direncini, çok nemli, çok soğuk ya da çok sıcak iklimlerde dahi uzun yıllar korur.’’---Peter van Brunschot, İş Geliştirme Müdürü, Performans Kaplamaları. Transfer etmek ya da etmemek Kapilarite etkisini, nem transfer etme ve etmeme özellikleri ile beraber etraflıca öğrendikten sonra, şimdi size nem transferini geliştiren ve nem transferini engelleyen ürünlerimiz ile ilgili biraz daha bilgi verme zamanı. Nem transferi özelliğini artırmak amacıyla uzmanlarımız, sentetik elyaflar için geliştirilmiş olan hidrodinamik apre TANA®FINISH HPX'i yarattılar. Eğer tam tersi emicilik prosesini durdurmak istiyorsanız, TANA®COAT AWP sizin en iyi silahınızdır. ‘’Dış mekan kullanımında değerlendirilen PVC kaplı kumaşlar için ilk emiciliği engelleme özelliğinin yanısıra’’ diye açıklarken Performans Kaplamaları İş Geliştirme Müdürü, Peter Van Brunschot, ‘’ayrıca çok da zor bozunan bir üründür. Hidroliz direncini çok nemli, çok soğuk ya da çok sıcak iklimlerde dahi, uzun yıllar korur.’’ diye eklemektedir. Açık şekilde gözüktüğü gibi nem transferini artırmak ya da nem emiciliği engellemek için yapılacak çok şey bulunmaktadır. Tahmin edebiliyoruz ki kendi proseslerinizin geliştirilmesi ile alakalı çok sayıda sorunuz var. Nem transferini canlandırmak ya da durdurmak için çözümlerimiz hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız, TANA®FINISH HPX veya TANA®COAT AWP bilgi broşürlerini broşürler sayfamızdan indirebilirsiniz. Tekstil endüstrisi dünyada en çok su tüketen endüstrilerden biridir. Gerek ilgili yardımcı maddelerin uygulanması, gerekse de uzaklaştırılması ve durulanması için üretimin her aşamasında suya ihtiyaç vardır. Günümüzde su kıtlığı bir süredir global bir problem olarak algılanmaktadır, fakat tekstil imalatçılarının farkındalığı her geçen gün artmaktadır. Bu da, onların sorumluluk almasına ve tükettikleri suyun miktarının azaltılması için yollar araştırmasına sebep olmaktadır. Elimizdeki başarı hikayelerinden biri bizi Orta Doğu’ya götürmektedir. Orada müşterilerimizden bir tanesinde TANATEX uzmanları biyolojik pişirme işlemini uyguladılar. Su tüketimini %50 oranında azaltıp, proses adımı sayısını da 2-3 seviyesine indirmeyi başarabildiler. Peki bunu nasıl başardılar? Nasıl olduğunu sizlere aşağıda açıklayacağız…
Sosyal ve Çevresel Etkiler Belki de siz tükettiğiniz su miktarını çok yakından takip ediyorsunuz, belki de dişlerinizi fırçalarken suyu açık bırakmayı tercih ediyorsunuz. Orta Doğu’nun bazı bölgelerinde ise insanların seçeneği yok. Onlar sadece fiziksel su kıtlığı ile uğraşmıyorlar: ayrıca bölgenin su talebini karşılamak için yeterli çözümlerin olmamasının da sıkıntısını çekiyorlar. (diğer adıyla ekonomik su kıtlığı). Bu durum, tekstil fabrikaları tarafından kullanılan su miktarının (litre), sulama, içme suyu ve temizlik için gereken su kaynaklarını olumsuz yönde etkilemesi anlamına gelmektedir. Müşterilerimiz bu yüzden, bölgesel su kaynakları üzerindeki baskıyı azaltmak ve pamuk elyafının ön terbiyesinin daha çevreci ve daha efektif bir şekilde gerçekleşmesi amacıyla atık su tasarrufu yapmanın alternatif yollarını araştırmaya başladılar. Bunun dışında, kendi çalışanları için daha çevreci bir çalışma ortamı yaratmak ve ön terbiye prosesinin farklı aşamalarının kalitesini ve hızını sürekli kılmak istediler. Oldukça zorlayıcı bir hedef! Pişirme ve haşıl sökme prosesi için Biyolojik pişirme TANATEX uzmanları, pamuklu dokuma kumaş üreten müşterimizin makine parkurunu ve üretim proseslerini analiz ettiler ve biyolojik pişirme metodunu TANA®ZYM NCP ile tanıttılar. Biyolojik pişirme elyafın alkali ile pişirilmesi yerine enzimlerin kullanıldığı, farklı bir pişirme prosesidir. Çevre dostu olduğu çok iyi bilinen olan bu pişirme metodu su tasarrufu sağlamaktadır, ancak çoğu kişinin bilmediği bir gerçek haşıl sökme amacıyla da kullanılabildiğidir. Böylece iki adımı, tek aşamada yapmak mümkün olabilmektedir. Geleneksel ön terbiye prosesinde boyama ve baskı aşamasında gelmeden önce, tekstil materyalinin önce haşılı sökülür, sonra pişirilir ve kasar yapılır. TANA®ZYM NCP, nişasta haşılın sökmek için haşıl enzimi ve ayrıca pektin ile vaksların agresif olmayan şekilde uzaklaştırılması için gerekli olan biyolojik pişirme enzimi içermektedir. Ürün böylece kasarı geliştirir, gayet iyi haşıl sökümü ile hidrofilite özelliği sağlar ve boyamada iyi sonuçlar verir. Yumuşak bir ön işlem olduğu için kumaşların tuşesini geliştirir ve son bitim aşamasında da olumlu etki eder. Biyolojik pişirme prosesini ön terbiye prosesine teknik olarak entegre etmesini bilmeniz gerekmektedir, genelde bu bilgi eksikliği uygulamanın niye çok yaygın kullanılmadığını göstermektedir. TANA®ZYM NCP, bu işlemi kolaylaştırır ve prosesleri daha güvenilir ve tekrarlanabilir hale getirir. Bitmeyen Hediye Biyolojik pişirme ve haşıl sökme kombinasyonundan gelen faydalar, ön terbiye prosesinde büyük değişimler gerçekleştirmektedir. Herşeyden önce elyafı daha az suyla, daha düşük sıcaklıklarda pişirebilirken, aynı zamanda haşıl sökme işlemini yaparak su, zaman ve enerji tasarrufu sağlayabilirsiniz. Biyolojik pişirme pamuk elyafına daha az zarar veren bir uygulama olduğundan, atık su biyolojik parçalanma değerleri daha iyi çıkar. Böylece çevreye zarar vermeden kullanılabilir. Buna ek olarak, pişirme aşamasında kullandığınız enzimler, ağartma/kasar prosesinde kullanılan kimyasalların azaltılmasını sağlamakta ve hatta koyu renkler için de bu adımın atlanmasını mümkün hale getirebilmektedir. Buna ilaveten, biyolojik pişirme prosesi elyafın zarar görmesini tamamen engelleyerek, daha az kaynak kullanımı ile daha yüksek kalitede tekstil ürünleri elde edilmesini sağlar. TANATEX dokunuşu TANATEX uzmanları biyolojik pişirme işlemini başlangıç noktası olarak aldılar ve teknolojiyi yeni bir şekilde uyguladılar. TANA®ZYM NCP ile beraber tekstil endüstrisindeki tüm ortak proseslere uygun, enzimatik haşıl sökme ve biyolojik pişirme uygulamasını yarattılar. TANA®ZYM NCP, yumuşak ve güvenli bir enzim uygulaması sunmaktadır. Bu uygulama dokuma kumaşta çarpıcı bir yüzey düzgünlüğü ve çok iyi bir tuşe sağlamaktadır. Kopma mukavemetini optimize etmesinin yanısıra, ağırlık kaybını da azaltmaktadır. Kattığı bu iki özellik yüksek kalite kumaş elde edilmesinde kritik öneme sahiptir. TANA®ZYM NCP, ekipman ve işçiler için aşındırıcı olmayan koşullar sunarken, daha güvenli ve daha sağlıklı çalışma ortamı yaratmaktadır. Rakamlara bakalım Bu uygulama gerçekten umut verici görünüyor, ama bir de rakamlara bakalım. Bu kombin TANA®ZYM NCP uygulaması ile işletmelerde ne kadar su tasarrufu sağlayabiliyoruz? TANA®ZYM NCP, verimin kalitesini nasıl arttırdı ve üretim prosesinde hangi yollarla fark yaratıyor? TANATEX uzmanları, biyolojik pişirme deneyine başlamadan önce su tüketimini, kimyasal kullanımını ve çalışma güvenliğini değerlendirmek için standart koşulları değerlendirdiler. Ondan sonra makine parkuru üzerinde TANA®ZYM NCP ile hassas düzenlemeler ve uyumlamalar yaparak, müşterinin mevcut kaynakları ve makinelerinde biyolojik pişirme prosesine geçişi sağladılar. Çalışmaları aşağıdaki rakamlarla sonuçlandı;
“Enzimatik haşıl sökme ve biyolojik pişirme uygulamasının sonuçlarından oldukça memnunuz. Kumaşların kalitesini yüksek tutarken, üretim zamanını azaltabiliyoruz. Bu durum da bizim bu rekabetçi piyasamızda çok iyi kalitede ürün sunabildiğimiz anlamına gelmektedir.’’ Son Değerlendirme Bu müşteri örneği, kumaş kalitesi geliştirilirken su tasarrufu sağlanarak daha çevreci bir üretim prosesi uygulamanın mümkün olduğunun kanıtıdır. Bu aslında bir başlangıçtır, çünkü dünyanın her yerinde fabrikalar atık su yükü, zararlı kimyasalların kaçınılmaz kullanımı ve zaman baskısı ile uğraşmaktadır. Tekstil üreticileri, daha çevreci elyaf yaş işleme metodlarına geçerek, oluşturdukları zararın izlerini azaltabilmekte ve böylece daha iyi bir dünyada yaşamamıza katkı sağlamaktadır. Müşterimizi örnek alırsak, bulundukları bölgelerdeki doğal alanları artık kendi fabrikalarından çıkan atık su ile sulamalarıdır!! TANA®ZYM NCP, hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak mı istiyorsunuz? Detaylı bilgi almak isterseniz [email protected] adresine e-posta gönderebilirsiniz. Hayatın hızını arttırması, açık alanları terimizi atmanın nihai yeri haline getiriyor. İnsanlar doğa yürüyüşü, kamp, bisiklet, golf ve balık tutma gibi aktiviteleri yapmak üzere şehir hayatını terkediyorlar ve çalışma haftalarını kendi sistemlerinin dışına atıyorlar.
Bu gelişme tekstil endüstrisine yeni bir müşteri tipi getirdi: konfora değer veren açık hava sporcuları. Onlar dış spor giyiminin modaya uygun, nefes alabilir, yumuşak ve hepsinden önemlisi su itici özellikte olmasını istiyorlar. Bu da bir çelişkiyi ortaya çıkarıyor, çünkü en etkili su iticiler hala yan ürün olarak markalar tarafından arzu edilmeyen kimyasallar arasında bulunan PFOA ve PFOS içeren florokarbonlardır. An itibariyle kimyagerler florokarbonsuz su itici geliştirirken ne kadar ileriye gidebildiler? Bu yüksek müşteri gereksinimlerini tamamıyla karşılayabilecek mi? Size bunu burada açıklayacağız. Su iticilerin evrimi Su iticilerin evrimine baktığınızda anahtar faktörün her zaman yüzey geriliminde olduğunu göreceksiniz. Tekstil elyaflarının yüzey gerilimi suyun yüzey geriliminden daha düşük olduğu sürece, kumaş suyu dışarı iterek ıslanmayacaktır. Eski günlerde insanlar vaks, çeşitli yağlar ve balık yağı kullanarak bunu gerçekleştiriyorlardı. Daha sonra imalatçılar, aktif malzeme hala yağımsı olmasına ragmen daha iyi çalıştığı için modifiye edilmiş parafine yöneldiler. On yıllar önce, florokarbonları geliştirerek büyük bir buluşa imza attılar. Tamamıyla flor elementi ile donatılmış karbon zincirleri. Bu yapıyı emülsiyona çevirerek tekstil yardımcı kimyasalı olarak uygulanabilmelerini sağladılar. Bu florokarbon emülsiyonu tekstil materyaline uygulandığı zaman elyaf yüzey gerilimini düşürmekte, çok yüksek verimlilikte flor bariyeri oluşturarak hem su, hem kimyasalları, hem de yağı itmektedir. Florokarbonların Tekstil endüstrisinde kullanımı Florokarbonun oluşturduğu bariyer çok güçlü olduğundan yağ ve kimyasalları dahi etkili bir şekilde itmektedir. Florokarbon bazlı su iticiler, sıklıkla imalat tesisleri için iş giyimi, işçi kıyafeti veya ciddi sert hava koşullarına karşı ilgili giysileri korumak için teknik tekstil endüstrisinde kullanılmaktadır. Fakat bu onların tek uygulama alanı değildir. Florokarbonlar çok dayanıklı olduğundan dolayı, oldukça iyi, modaya uygun, pahalı bir su itici özelliği olan ceketi kullanan müşteriler tarafından da beğenilmektedir. Net olarak gözükmektedir ki florokarbonlar hakkındaki gündem onların performans verimliliği değildir. Asıl problem onların barındırdığı PFOS ve PFOA olarak adlandırılan 2 yan ürünüdür. İkisi de kalıcı, biyolojik olarak birikebilen ve toksik kimyasallardır. Yani telaffuz edildiği gibi problematik maddelerdir. Şu an dünyada hiçbir su ve yağ itici kimyasal üreticisi florokarbonları PFOS ve PFOA olmadan üretememektedir. Bu da, florokarbon bazlı su iticilerin, her zaman çevre için kötü haber anlamına geleceğini göstermektedir. Doğru yönde iki adım: C8’den C6’ya Yine de durum o kadar olumsuz değil, iyi haber olarak sizinle florokarbonların yan etkilerinin minimuma indirilerek limitlenebileceğini paylaşabiliriz. Çözüm, florokarbon zincirini 8 karbondan, 6 karbona (C8’den C6’ya) indirmekte yatmaktadır. Bu alternatif çözüm ile birebir 8C florokarbonların özelliklerine sahip olmak mümkün değildir. Fakat yan ürünler daha az kalıcıdır ve biyolojik olarak daha az birikmektedir. Bu da C6’ların daha az zararlı olduğu anlamına gelmektedir. Sektörde bulunan çoğu kimyasal firması, TANATEX dahil olmak üzere, 8 karbonlu florokarbonlarla çalışmayı tamamen durdurmuş, sadace 6 karbonlu ürünlerle çalışmaya başlamıştır. Buna ilaveten, devlete ait organizasyonlar tüm dünyada üreticilerin 6 karbonlu kimyasallarla çalışmalarını durdurmaları için talimatlar vermiş, yeni regülasyonları zorunlu kılmaya başlamıştır. Bu da uzun vadede , kimya dünyasının alternatif kimyasal arayışına yönelmesini zorunlu kılmıştır. Dayanıklı Su İticilik (DWR): Florokarbonsuz su itici Bu florokarbonsuz su itici araştırmasında, araştırmacılar florokarbonlar bulunmadan önceki zamanlarda insanların kullandığı çözümleri hatırlamaya başladılar. Kimyagerler tekrar laboratuvara girerek yeni çözümler üzerinde çalışmaya başladılar , örneğin hidrofob polimerler. Bu bahsedilen DWRler (yani Dayanıklı Su İticiler) yağ ve kimyasal itici değillerdir. Bu ürünlerin işçi kıyafeti ve teknik tekstil gibi zor uygulama alanlarına uyumluluğu azaltmaktadır. Diğer taraftan, çevre dostu ve dış mekan /giyim kumaşlarında su itici olmaları açısından mükemmeldirler. TANATEX’te şu an biz hem C6 florokarbonlarla, hem de dayanıklı su iticiler (DWR) ile beraber çalışıyoruz. Seçimlerimizde ürün gereksinimlerine bağımlıyız, çünkü bazı durumlarda yağ iticilik hala zorunlu olarak talep ediliyor. Çoğu diğer taleplerde DWR’lar ile çalışıyoruz. Florokarbon bitim aprelerinin performasına daha yakın dayanıklı su itici ürün geliştirmek için oldukça sıkı şekilde çalışmaktayız. Böylece florokarbonların kullanımını minimize edebiliriz. 3 sebepten dolayı bu yolu izliyoruz:
DWR’lar hakkında son gelişmeleri öğrenmek ve bunun hakkında güncel bilgi almak istiyorsanız bu sayfadan gözünüzü ayırmayın! Sporu bir hayat stili benimsemiş genç nesil ve her daim aktif kalmayı tercih eden yaşlı nüfus bildiğimiz klasik tekstil kalıplarını sarsmaya başladılar. İnsanlar artık sağlıklı ve zinde bir hayat tarzının uzun soluklu faydasının daha çok farkındalar ve sporu hayatlarının önemli parçası haline getirdiler.
İleri yaştaki insanlar, yaşlılığın getirdiği tüm rahatsızlıklardan korunarak, mümkün olduğunca başka insanlara bağımlı kalmadan yaşamak istiyorlar. Bu durum, spor giyim ile günlük giyim arasındaki çizgileri bulanıklaştırarak ünlü markaların farklı ve yenilikçi ürünler ile ortaya çıkmasını sağladı. Peki bu değişim tekstil üretimini nasıl etkiliyor? Hangi yeni teknolojilere odaklanmalısınız, hangi akıllı apre ve bitim ürünlerini ürettiğiniz tekstillere uygulamalısınız? Bu blogda, sizlere zinde ve genç kalma eğiliminin tekstil endüstrisi üzerindeki etkisi hakkında bilgi paylaşıyor ve bazı ufak uyumlamalar ile bu trendi nasıl başkalarından önce davranarak erkenden adapte edebileceğinizi anlatıyoruz. Zinde ve genç kalma trendini keşfetmek Zinde ve genç kalma trendi, dünyadaki diğer bazı gelişimlerin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bunlardan bir tanesi dünyada zenginliğin ve varlığın artması olarak gözlemleniyor. Tüm dünyada her geçen gün insanların geliri artıyor. Mesela, Çin’deki orta sınıfı ele alırsak, 2012 yılında bu sınıf Çin nüfusunun %68’ini oluştururken, 2022’de oranın %75’e çıkması bekleniyor. Çin’in 1,3 milyarlık nüfusunun %75’i, 975 milyon insan demektir ve bu sadece Çin’de karşımıza çıkan rakam. İnsanlar geliri arttıkça, kendi sağlık ve hayat tarzlarına daha fazla vakit ayırabilmekte ve yatırım yapabilmektedirler. Bilim adamları sağlıklı beslenme ve düzenli fiziksel aktivitenin önemi üzerinde son yıllarda daha fazla ikna edici çalışma ve araştırmalarla ortaya çıkmaktadırlar. Bu durum, dünya nüfusunun sosyal hayatını spor salonlarına ve sağlıklı mutfaklara doğru kaydırmasına sebep olmaktadır. Genişleyen Orta Sınıfın diğer bir etkisi ise dünya nüfusunun daha uzun süre yaşaması, yani yaşlanmasıdır. Gün geçtikçe artan aktif hayat tarzına odaklanma ve bireyselliğin artışını da eklersek, karşımıza zinde kalmak ve kendi özgür hayat tarzlarına mümkün olduğunca uzun süre tutunmak isteyen, giderek çoğalmakta olan, maddi durumu iyi ve yaşı ileri bir nüfus gurubu çıkar. Zinde ve genç kalma trendi ve müşteri beklentileri Tüm bu değişimler ortalama bir tüketicinin kıyafet dolabında ve haliyle tekstil endüstrisinin geneline yayılan bir etki yaratmaktadır. Şimdi müşterilerin harcayacak daha çok paraları var ve şu an kendi özel ihtiyaçlarını tam olarak karşılayan elbiseleri satın alabilecek durumdalar. Spor meraklısı gençler hem gün boyunca, hem de spor yaparken giyebilecekleri yüksek kalitedeki ürünleri arıyorlar. Aktif bir yaşam sürdüren yaşlılar ise günlük aktivitelerinde onlara çeşitli alanlarda destek olabilecek, konforlu ve tabi moda olan giysilerle ilgileniyorlar. Fakat gereksinimleri orada bitmiyor; tüketiciler artık konforlu, klasik ve dış mekana uygun giysi diye hazır giyim ürünlerini ayırt etmiyor, aksine aldıkları kıyafetlerin bu tüm farklı özellikleri aynı anda taşımasını istiyorlar. Beklentiler arasında dayanıklılık da burada atlanmıyor; kıyafetlerin birden fazla yıkamaya dayanıklı olması, yağmur, sürtünme ve yırtılma riski gibi etkenlere karşı direnmesi gerekiyor. Tekstil profesyonelleri burada nasıl fark yaratabilirler? Şimdi zinde ve genç kalma trendini destekleyen gelişmeleri keşfettik ve tekstil endüstrisi için yarattığı gereksinimleri açığa çıkardık. Bu durumda şu soru ortaya çıkıyor: ‘Trendleri erkenden öngirmek ve uygulamak için ne yapabilirsiniz?’. Size şöyle iyi bir haber verebiliriz; yeni teknolojiler ve teknikler sayesinde birçok seçeneğiniz mevcut. Çoğu zaman imalat prosesinizi tamamen değiştirmenize gerek yok çünkü, bitim apreleri, yumuşatıcılar ve kaplama ürünleri ile kolay bir şekilde katma değer yaratabilirsiniz. Eğer fonksiyon ile modayı birleştirmek isterseniz, mesela biz size elastikiyet, baskı ve koku-kontrolü fonksiyonlarına odaklanmanızı tavsiye edebiliriz. Özellikle sonuncusu ilgi çekmekte, çünkü anti-odor (koku önleyici) bitim apreleri kumaşları uzun süre taze ve yeni tutar. Bu da, spor aktivitesinden sonra giyilen kıyafetlerin, her seferinde yıkanmak zorunda olması sorununu çözer. Sadece kıyafetinizin yeniliğini değil, elde edeceğiniz su tasarrufu ile çevreyi de korumuş olursunuz. Bunun dışında, konfor ile faydayı akıllı aprelerle de birleştirebilirsiniz. Mesela, olası ısı düşüşlerinde vücudu sıcak tutan, ya da ısı yükselişlerinde serinleten ve bu arada mineral teknolojileri ile vücudun dengesini artıran ürünler buna güzel örneklerdir. İnsanların sadece giydikleri kıyafetleri değiştirerek günlük aktivite ve yaşamlarına nasıl destek olabileceğinizi görüyor musunuz? Zinde ve genç kalma trendlerini yakalamanıza yardımcı olacak ürünler ve konseptler hakkında daha bir sürü örnek verebiliriz, fakat biraz hayal gücü ile akıllı bitim aprelerini birleştirdiğinizde nasıl fark yaratabileceğinizi anladığınızı düşünüyoruz. Parlak zekanızı pazarlayın! Bu son ipucu zor olanı, çünkü tekstil profesyonelleri ilgi odağı olmayı genelde pek sevmezler. Fakat zinde ve genç kalma trendini kendi avantajınıza dönüştürmek istediğinizde, insanlara tekstil ürünlerinize sağladığı katma değerden bahsetmek zorundasınız. İster markalara satış yapan tekstil üreticisi olun, ister perakende sektörüne pazarlama yapan marka müdürü; eşsiz bir hikaye anlatmak zorundasınız. Müşterilerinize, son kullanıcıların hayat tarzlarını ve gereksinimlerini derinlemesine analiz ettiğinizi ve ürünlerinizin insanların hayatını nasıl daha kolaylaştıracağını, daha konforlu hale getireceğini ve böylece daha iyi bir hayat sunabileceğini anlatın.. Biraz Cesur Olun! Detaylı bilgi almak isterseniz [email protected] adresine e-psota gönderebilirsiniz. |
YazarlarTanatex Chemicals & Arşivler
Ocak 2020
Kategoriler |